Liderlik dünyasında pek çok farklı yaklaşım ve yöntem bulunuyor ve çalışma koşulları ile anlayışlar değiştikçe liderlikle ilgili yeni yaklaşımlar da ortaya çıkıyor. Bu yaklaşımların temel amacı, çalışanların beklentilerini doğru anlayan, onları dinleyen ve rehberlik eden bir liderlik anlayışı geliştirmek. Ancak, bu yazıda yeni nesil liderlik yaklaşımlarına değinmektense, yıllardır organizasyon yapılarında etkisizliğe ve verimsizliğe neden olan hiyerarşik yönetim modeline dikkat çekmek istiyorum. Zira bu modelde köklü bir değişim yapılmadıkça ya da yerine daha etkili bir model geliştirilmedikçe, kalıcı ve sağlıklı çözümler üretmek mümkün olmayacak gibi görünüyor.
Günümüz iş dünyasında beklentileri karşılayamadığını düşündüğüm hiyerarşik yapıların en büyük sorunlarından biri de çalışanların ikna edilme süreçlerinin zayıflamasına yol açmasıdır. Özellikle Z kuşağı gibi yenilikçi ve bağımsız düşünceyi önemseyen çalışanların ikna edilmesi farklı yetkinlikleri ve bakış açılarını gerektiriyor. Hiyerarşik yapıyla yönetilen organizasyonlarda, yöneticiler unvanlarının sağladığı güce dayanarak ekiplerini kendi bildikleri yolda ilerlemeye zorlayabiliyor. Bu kişiler kendilerinin yöneten kişilerden nasıl bir yönetim yaklaşımı gördüyse, ekiplerine de aynı şekilde davranma eğilimine girebiliyor. Ancak Z kuşağı, bu tür otoriter yaklaşımlara karşı diğer çalışanlara göre daha eleştirel bir tutum sergiliyor. Onlar, işlerin yalnızca talimatlarla ya da burada işler böyle yürür tavırlarıyla değil, karşılıklı bir bağ kurularak ve anlamlı bir diyalog kurularak yapılabileceğine inanıyorlar.
Bu noktada Z kuşağını oyuna çekebilmek için liderlerin daha ikna edici, empatik ve katılımcı bir yaklaşım sergilemesi kritik bir öneme sahip. Kimi liderler otoriteyi ve zorlayıcı gücü kullanarak ekiplerini yönetmeye çalışırken, bazıları ise hedeflere giden yolda daha yumuşak ve ikna edici yolları tercih eder. Z kuşağı gibi bağımsız düşünmeyi seven bir jenerasyonu motive edebilmek, sadece otorite kullanarak değil, karşılıklı bağlar kurarak ve empati göstererek mümkün olabilir. İşte Peloton Liderliği tam bu noktada devreye girer. Bu liderlik modeli, zorlayıcı gücün değil, iknanın gücüne dayanan, modern ve etkili bir yaklaşımı temsil eder.
Peloton Liderliği, iknanın gücünü kullanarak, hiyerarşik yapılarda iknanın önündeki engelleri aşmak için modern ve etkili bir liderlik yaklaşımı sunar. Bu yaklaşımı daha iyi anlamak için eski bir masalı hatırlatmak isterim: Kuzey Rüzgârı ve Güneş Masalı.
Bu masalda Kuzey Rüzgârı ve Güneş, kimin daha güçlü olduğunu tartışır ve bir yarış düzenler. Yarışın amacı, yolda yürüyen bir yolcunun üzerindeki paltosunu kimin daha hızlı çıkarabileceğini göstermektir. Kuzey Rüzgârı, güçlü bir şekilde eserek yolcunun paltosunu çıkarmaya zorlar, fakat rüzgâr ne kadar kuvvetli eserse, yolcu paltosuna o kadar sıkı sarılır. Ardından Güneş yavaşça parlamaya başlar; yolcu, sıcaklık karşısında paltosunu kendi isteğiyle çıkarır. Güneş, zorlayıcı güce başvurmadan amacına ulaşmıştır.
Bu masal, zorlayıcı gücün çoğu zaman direniş yarattığını, ancak ikna ve anlamaya dayalı bir yaklaşımın daha kalıcı ve etkili sonuçlar getirdiğini anlatmaktadır. Peloton Liderliği de bu prensipten hareketle güçle değil, ikna yoluyla ekip üyelerini harekete geçiren bir anlayışı benimser.
Peloton liderliğine göre her ekipte kendini yönetebilme becerisine sahip ve kararlarını bağımsızca verebilecek özgüvene sahip bireyler bulunur. Peloton liderleri buradan hareketle ekip üyelerinin güçlü yönlerini tanır ve onlara doğru görevler vererek motivasyonlarını yukarıda tutar. Bu sayede, ekip üyeleri yalnızca verilen görevleri yerine getirmekle kalmaz, liderin hedeflerine de ortak olurlar. Zorunluluk duygusu yerine, ekip üyeleri kendi istekleriyle işlere katkıda bulunur ve hedeflerine daha hevesli bir şekilde odaklanırlar. Tıpkı Güneş’in yavaşça yolcuyu ısıtarak paltosunu çıkarmaya ikna etmesi gibi, Peloton Lideri de ekibine baskı yapmadan ne şekilde hareket etmeleri gerektiği konusunda onları motive eder….
Yazının devamını Kenan Cavnar blog sayfasından okuyabilirsiniz.